asıl senin yüreğine sağlık can sinanım..
kocaman düşünceleri küçücüklüğüne aldırmadan ,en büyük derdi içinde barındıranlarını bile tatli bir hüzne dönüştürme yeteneğine sahip olduğun yüreğine sağlık..
ben böyle yürekleri bilirim..
bilirimde anlatamam.
yaşarım,hissederim.
ve bilirim sende bilirsin..
oturduğun makinanın başında bir kelime bir cümle çeker insanı o tatlı ve yaşanılası hüznün içine..
o hüzündür ki insanın en değerli varlığıdır bence.
turnusol kağıdıdır hayatın..
ve en önemli scalası..
buna yani bu yüreğe sahip olmayanlar bilemez bu hüznün tadını..
hüzünden kurtulmaya çalışırlar...
yada tutulanı kurtarmaya..
işte bizim bildiğimiz ve anlatamadığımız bu
ben gene anlatamadım ama senin anladığından eminim..
çünkü yüreğin anlattığım hüzüne kurulu..
bunu biliyorum..
ve bana yazdın diye değil gerçekten öyle olduğu için teşekkür cümlelerini bile okuyorummm.
çünkü aradığım orda var.
tatlı hüzün..
yüreğine sağlık..
hoşgeldin..
baktım dünya dönuyor
baktım gündüzler gece
baktım ay ve güneş
mevsimlik işçi..
baktım ağlayan var
baktım gülen var
baktım acı çeken var içinden..
baktım dünya dönüyor..
anladım ki ben yaşıyorum..
baktım dünya dönüyor
ben mevsimlik işçi....
bilirim bütün geri dönüşler sonuçsuz ve anlamsız kalır
düşününce o ilk kavuşmaların tütsülenmiş çıldırtıcı anını
karşı koyulmaz ve kocaman boşluk gibi bir hüzün alır
yaşam sevinci yitirilmiş eğik baş ile bedenin tamamını
yapılanın utanç ile acı verici olduğunu anlar ve bilirler
o yüzden terkediş haberini ucuz bir kağıda yazıp verirler
üstelik dönüş için açık kapı bırakmak derdi içindedirler
sanki yerle bir etmemiş gibi,koparmamış gibi bir yanını
artık bütün mutluluklar bayramlardaki yetim gülüşü gibidir
suçsuz sürgüne mahkumların gözünün arkada kalışı gibidir
ve sabaha ölmüş olacak uykudakilerin acı ölüşü gibidir
ne kabulün ne rettedmenin sen tayin edemezsin zamanını
Evliliğinden beri evinde kalan babası yüzünden eşiyle sürekli tartışıyordu. Eşi babasını istemiyor ve onun evde bir fazlalık olduğunu düşünüyordu. Tartışmalar bazen inanılmaz boyutlara ulaşıyordu. Yine böyle bir tartışma anında eşi bütün bağları kopardı ve "Ya ben giderim, yada baban bu evde kalmayacak" diyerek rest çekti. Eşini kaybetmeyi göze alamazdı. Babası yüzünden çıkan tartışmalar dışında mutlu bir yuvası sevdiği ve kendini seven bir eşi ve birde çocukları vardı. Eşi için çok mücadele etmişti evliliği sırasında. Ailesini ikna etmek için çok uğraşmış ve çok sorunlarla karşılaşmıştı. Hala ona ölürcesine seviyordu. Çaresizlik içinde ne yapacağını düşündü ve kendince bir çözüm yolu buldu. Yıllar önce avcılık merakı yüzünden kendisi için yaptırdığı kulübe tipi dağ evine götürecekti babasını. Haftada bir uğrayacak ve ihtiyacı neyse karşılayacak, böylelikle eşiyle de bu tür sorunlar yaşamayacaktı. Babasına lazım olacak bütün malzemeleri hazırladıktan sonra yatalak babasını yatağından kaldırdı ve kucakladığı gibi arabaya attı. Oğlu Can "Baba bende seninle gelmek istiyorum" diye ısrar edince onu da arabaya aldı ve birlikte yola koyuldular. Karakışın tam ortalarıydı ve korkunç bir soğuk vardı. Kar ve tipi yüzünden yolu zor seçiyorlardı. Minik can sürekli babasına "Baba nereye gidiyoruz ?" diye soruyor ama cevap alamıyordu. Öte yandan nereye götürüldüğünü anlayan yaşlı adamsa gizli gizli gözyaşı döküyor oğlu ve torununa belli etmemeye çalışıyordu. Saatler süren zorlu yolculuktan sonra dağ evine ulaştılar. Epeydir buraya gelmemişti. Baraka tipindeki dağ evi artık çürümeye yüz tutmuş, tavan akıyordu. Barakanın bir köşesini temizledi hazırladı ve arabadan yüklendiği yatağı oraya itina ile serdi. Sonra diğer malzemeleri taşıdı en sonda babasını sırtlayarak yatağa yerleştirdi. Tipi adeta barakanın içinde hissediliyordu. Barakanın içinde fırtına vardı adeta. Çaresizlik içinde babasını izledi. Daha şimdiden üşümeye başlamıştı.Yarın yine gelir bir yorgan ve birkaç battaniye getiririm diye düşündü. Öyle üzgündü ki Dünya başına göçüyor gibiydi. O bu duygular içindeyken babası yüreğine bıçak saplanmış gibiydi. Yıllarca emek verdiği oğlu tarafından bir barakaya terk ediliyordu. Gururu incinmişti içi yanıyordu ama belli etmemeye çalışıyordu. Minik Can ise olanlara hiçbir anlam veremiyordu. Anlamsızca ama dedesinden ayrılacak olmanın vermiş olduğu üzüntüyle sadece seyrediyordu. Artık gitme zamanıydı. Babasının yatağına eğildi yanaklarını ve ellerini defalarca öptü. Beni affet der gibi sarıldı, kokladı. Artık ikisi de kendine hakim olamıyor ve hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Buna mecburum der gibi baktı babasının yüzüne ve Can'ın elini tutup hızla barakayı terketti. Arabaya bindiler. Can yola çıktıklarında ağlamaya başladı neden dedemi o soğuk yerde bıraktın diye. Verecek hiçbir cevap bulamıyordu, annen böyle istiyor diyemiyordu. Can "Baba sen yaşlandığında bende seni buraya mı getireceğim" diye sorunca Dünyası başına yıkıldı. O sorunun yöneltilmesiyle birlikte deliler gibi geri çevirdi arabayı. Barakaya ulaştığında "Beni affet baba" diyerek babasının boynuna sarıldı. Baba oğul sıkı sıkı sarılmış ve çocuklar gibi hıçkıra hıçkıra ağlıyorlardı. Oğlu "Baba beni affet, sana bu muameleyi yaptığım için beni affet" diye hatasını belli ediyordu.. Babası oğlunun bu sözlerine en anlamlı cevabı veriyordu... "Geri geleceğini biliyordum yavrum. Ben babamı dağ başına atmadım ki, sen beni atasın. Beni bu dağda bırakamayacağını biliyordum..
bade can..
içimi acıttın..
akşam tam eve gitmek üzere iken bir burkuldu içim..
teşekkür ederim..
zaten eşlerden birine kendi yakınları için kurulan baskıdan daha kötüsüde yoktur..
insanı
kırk katır mı?
kırk satır mı?
çıkmazına sokar..
buna çok dikkat etmemiz gerektiğini çok acıklı bir şekilde anlatıyor hikaye..
sevgi ve sevmek üzerine,
ne söylenecek bir söz kaldı gayrı
nede kimsenin yazmadığı hiç birşey.
lakin birşey var ki herkesten ayrı
ben hariç kimse tarafından denenmedi
kimse tarafından sana benim gibi,
seni seviyorum denmedi.
ucuzdun yaşam ve yaşamak üzerine
üç otuz paraya sığdırıp tüm kavganı,
üç otuz paraya teslim oldun,
hangi söz güzel eyler şimdi bu anı
bir acı ki bu yürekte hiç dinmedi,
bir yangın ki neye yandım bilmedim üstelik,
yıllar var ki şahittir hiç sönmedi.
şimdi sen bu yangın yerine
beni değil bencilliğini söndürmeye gelme.
ikimizde biliyoruz sen canlı cesetsin
yaşarken yaptığın gibi gene içimi delme
biliyorum sana asla hayır denmedi
sana söylenecek son bir söz var artık
onuda biliyorum. henüz söylenmedi
Güneşli bir gündü. Kadın parkta yanında oturan adama "Bakın, salıncakta sallanan şu kırmızı kazaklı çocuk benim oğlum" dedi.
Adam gülümseyerek "Güzel bir oğlunuz var" dedi. "Diğer salıncaktaki mavi kazaklı çocukda benim oğlum"
Sonra saatine baktı ve "Heyyy, Todd, sanırım artık gitme zamanı" diye seslendi oğluna.
Çocuk salıncakta yükselirken "Beş dakika daha baba, lütfen yalnızca beş dakika daha" diye karşılık verdi babasına.
Adam başını "peki" anlamında sallayınca çocuk neşeyle sallanmaya devam etti.
Dakikalar sonra adam ayağa kalkarak tekrar seslendi oğluna "Todd, artık gidelim mi, ne dersin?"
Çocuk yine gitmeye isteksiz "Ne olur baba, beş dakika daha, lütfen, beş dakika daha" diye bağırdı babasına.
Adam" Tamam" deyince çocuk kahkahalar atarak sallanmaya devam etti.
Sonunda kadın dayanamadı ve sesinde gizli bir hayranlıkla "Ne kadar sabırlı bir babasınız" dedi .
Adam gülümsedi kadına. "Sabır değil yaptığım bayan" dedi. "Büyük oğlum Tommy'yi geçen yıl burada sarhoş bir sürücünün çarpması sonucu kaybettim. Buraya yakın yolda bisiklet sürüyordu. Tommy'e hiç yeterince zaman ayırmamıstım. Oysa şimdi onunla beş dakika daha fazla birlikte olabilmek için herşeyi yapardım. Todd'la ayni hatayı yapmayacağıma söz verdim kendi kendime..
O her "Beş dakika daha baba" dediği zaman , oyun oynamak için beş dakika daha kazandığını düşünüyor, oysa işin gerçeği ne biliyor musunuz? Ben onu oyun oynarken beş dakika daha fazla izleyebiliyorum, asıl kazanan benim"
Göç oldu bir acidan öbür aciya
oysa sagrisi kurumamisti atimizin
daha dün sürüp gelmistik buralara
bugün göründü yine yollarin ucu
Devrildi kil çadirlar seher vakti
usulca uyandirildi çocuklar
ve kadinlar bohçasi çözülmemis
bir keder gibi gibi düstüler yola
Turnalar gitti biz gittik
bitmedi pesimizdeki nal sesleri
nerde konaklasak tedirgindik
kuruyordu irmaklar ve göller
Bir yangin gibi tasiyip durduk
kederi ve aciyi gögsümüzde
yer gök duman içindeydi sanki
genzimizi yakiyordu ayriliklar
Zulüm birakmadi pesimizi hiç
biz gittik o buldu izimizi
konar göçer olduk yedi iklimde
tanigimizdir daglar taslar
Yalniz bir öfke isiltisi kaldi
gözlerimizin yorgun sularinda
yasamak bir inat oldu artik
yasamak bir direnme oldu zulme
Ve iste devrildi yine kil çadirlar
göç basladi bir acidan bin aciya
Geride aksamin küllenen atesi
ve susturulmus çocuk sevinçleri kaldi
A.Telli
___________________İMZA___________________ Suya düşen bir karanfilse yüreğin
bırak kendini ırmağın türküsüne gülüm
vursun seni o taştan bu taşa
o çağlayandan bu çağlayana...
zor zamanlarda zor geçitteyiz.
kocaman kanatlarla küçük kafeste
büyük esaretler içindeyiz.
söylenen türkü hoş değil belki, ama
karartmadık enseyi
güzel günlerin peşindeyiz
Konu mucoban tarafından (02.07.2015 Saat 23:45 ) değiştirilmiştir.
Sebep: z unutulmuş))